29.4.13

mayıs ayı takvimi/ may calendar

Geri sayım başladı sayılır. Mayısın ilk günlerini takvimsiz bırakmamak için içeridekini henüz görmeden bir illüstrasyon hazırladım ama belki sadece mayıs için iki takvim sayfası tasarlarım. Mayıs hak ediyor bunu...
Mayısı seviyorum, baharı seviyorum, henüz resmi olarak tanışmadık ama :) içimdeki bu bıdığı seviyorum...



22.4.13

kokusuz kitaplar

Kitapları burunlarına dayayıp koklayan insanlar vardır ya, ben onlardan biri sayılırım.
Tüm huylarım gibi yine bir küçüklük anısına dayanır bunun hikayesi.
Ablam H  (Bkz. Bi sözlüğü H harfi)küçükken, her kitabın bir kokusu olduğunu ve  kitapların içinde yazılan şeyler gibi koktuklarını söylemişti. Sonra beni ikna etmek için, kitaplıktan  daha doğrusu kitap rafı olan koltuklar vardı  ben küçükken, o koltuğun kitap rafı olan kısmından bir kitap seçerek, ki o kitap  "İsveç kibritleri" idi, çok fakir bir ailenin kuru ekmekleri ıslatıp yemek yaptığı bölümü okuyup, sonra da kitabı burnuma dayayıp, bak işte o ekmekler gibi kokuyor demişti.
Gerçekten de ekmek gibi kokuyordu sayfalar. Kokmasa da  öyle koktuğunu hayal edebilecek bir çocuktum ben. 
O gün bu gündür,  yeni eski, elime geçen her kitabı önce bir koklarım.

Kitap kokusuyla vardı benim için, hala da öyle sayılır. Bu nedenle digital kitaplar için "kitap" tanımını kullanırken bir duraksıyorum. Şöyle bangır bangır, "hey millet, benim nur topu gibi iki kitabım oldu" diye bağırasım var ama nedense sesim istediğim gibi çıkmıyor. Neyse bende durum böyle ama dünya çoktan geçiş yaptı bu yeni düzene.. Geçen sene Bolonya'da kitap fuarında ciddi işaretleri vardı bunun.Duyduğum kadarıyla bu sene çok daha etkinmiş digital yayınlar. Tablet kitapları..

Ön sözlerini daha önce blogdan yayınladığım bu iki bıcır da geçen hafta yayınlandı ve  Londra kitap fuarında dipnot pub. in diğer yayınları ile birlikte tanıtıldı..

Daha önce dipnot tablette yayınlanan, içimden geldiği gibi yazıp çizdiğim şeylerin bir derlemesi diyebiliriz.

Tamam biliyorum, bildiğimiz kitaplar gibi kokmuyor bu kitaplar, ben koku almak için elimden geleni yaptım, ki uzun bir süredir bir tazı kadar iyi koku alıyorum, ama  olmadı bir türlü. Ama onların da farklı özellikleri hassasiyetleri var.. "dokunulma duyuları" çok gelişmiş :)

Neyse, bu kadar tanıtım yeter.. Bundan sonra kendi yaptığım bir şeyi tanıtmak gibi zor bir durumda kalmam umarım..

Dijital kitaplara nasıl ulaşabileceğinizi aşağıda adresledim.

Gitme yazılarını indirmek için bu linke  (Fotoğraf: Salih Aksu)




Başkalarının yaptıklarını indirmek için de bu linke  Tıklayın.

 İki kötü bir iyi haberim var..Bu indirme işlemlerini yapabilmeniz için Ipad iniz olması gerekiyor  bu ilk kötü haberdi. Çok pahalı değiller ama sonuçta 3.59 TL olarak belirlenmiş  bir satış fiyatı var kitapların. İkinci kötü haber de buydu..(İnsan kendi kitabını böyle tanıtmaz herhalde biliyorum ama beni biraz tanıdıysanız böyle enteresan bir şahsiyet olduğumu da biliyorsunuzdur :)

Gelelim iyi habere, I pad için özel tasarlanmış sayfa yapılarına sahip olmasa da  onthewayagain de bu yazılar parça parça var aslında.. Belki de okudunuz. 

Çantasından sürekli bir şeyler çıkaran sihirbaz edasıyla yazmaya başladım ama son bir şey daha ekleyeyim.. Londra kitap fuarında dipnot pub in yayınlarını tanıtan kısa bir video var.Video olarak yükleyemedim, bu linke tıklamanız gerekecek.  Emeği için Salih'e  teşekkür edeyim bir kez daha buradan da. 





1.4.13

BAŞKALARININ YAPTIKLARI

İkinci kitabın adı da belli oldu.
BAŞKALARININ YAPTIKLARI.
İçindekileri yazmak, kitaplara önsöz yazmaktan daha kolaymış ya. Yaşayarak öğrenmiş oldum.
Bundan sonrası dipnot tasarım ekibinde. Salih Aksu'da daha doğrusu.
Ben de heyecanla bekliyorum...



Bazıları bir şeyler yaparlar, bazıları da onların yaptıklarını anlatır ya,   "Başkalarının Yaptıkları"  kitabıyla başkalarının yaptıklarını anlatıyorum ben de. 

Takdir etme, kıskanma, imrenme, haset etme gibi karma karışık duygular içinde anlatıyorum  anlatacaklarımı.  Bu duygular  gerçeğin üzerini  kaplayabiliyor bazen. 
Yazdıklarımı okuyanlar,"Eee gerçekten öyle mi?" diye sorduklarında.  "Hayır, evet, belki " diye  birbiri ile çelişen cevaplar veriyorum. Son zamanlarda bu cevaplara bir yenisi eklendi ve işe yarıyor. Daha doğrusu uzun bir cümle olduğu için, ben açıklamamı bitirdiğimde, karşımdaki anlamasa da tekrar  sormaya cesaret edemiyor.

"Kişiselleştirdim onları " diye başlıyorum, "Onları anlatırken onları anlatmıyorum aslında, benim gözümden nasıl göründüklerini anlatıyorum" diye devam ediyorum, " Bir çeşit dönüştürme de diyebilirim belki, bilmiyorum anlatabildim mi?" diye soruyorum, ama sorduğum sorunun cevabını beklemeden devam edip bir iki cümle daha kuruyorum. Çok manalı olmalarına gerek yok bundan sonra söyleyeceklerimin, hatta yeni bir şey de söylüyorum sayılmaz, başa sarıp " Hayır, evet, belki" üçlüsüne geri dönüyorum.


Kimleri mi kişiselleştirdim ?

Shel Silverstein, Maira Kalman, Lewis Caroll, Suzy Lee, Emily Gravett, Keri Smith, Hugo Pratt, Karen O Larry

Neden onları  kişiselleştirdim ? diye kendime sorduğumda (cevabını bilmediğim soruları kendime sormasam keşke) tam bir cevap bulamıyorum.

Bu insanların bir kısmı çiziyor, bir kısmı yazıyor, bir kısmı hem yazıp hem çiziyor mu peki? diye sorulsa cevabı  evet olur mu?   Hayır.

Eserleri  kendi isimlerinin önüne geçmiş kişiler diyebilir miyiz onlara? Belki.

Ben onları gerçekten çok mu kıskanıyorum ? Evet.

Beyhan İslam